6 Ocak 2021 Çarşamba

Hatıra

 




Şimdi İstanbul'da kış vaktidir,
Bahar gelmez.
Yaz ise çoktan bitmiştir.








16 Mayıs 2020 Cumartesi

Acı bir tutkuydu yazmak..


Yazmak: Yazarın gözünden ve dilinden - İndigo Dergisi

Tek gerçek Tanrı ölümdür.
Ancak ondan daha gerçek bir şey varsa, bugün yaşıyor olmandır.
Başkalarına göre çokta önemli sayılmayan gözyaşların acıdan nefesini kesebilir,
Ben üzüntü çığlarının altında ölmüş olabilirim.
İkimizde ölü bedenlerle birilerinin bizi bulmasını bekleriz.
Sınav kağıtlarında ki isimler şimdilerde kaybolmuşlar.
Ama bir zamanlar çok yakındaydılar.
Çünkü puzzle dağıldı bir kere..
Parçalar asla eskisi gibi olmayacak.
Ama sahne bizim ve kendi sahnemizde asla ölemeyiz,
Çünkü başrol oyuncuları finale kadar devam ederler.
Röntgeninin çekildiği hayata isyan eden küçük bir çocukken sen,
Büyüdüğünde ise hayatın bunca acımasızlığına ve amaçsızlığına göğüs geren güçlü bir ruhsun..
Acaba ruhunun röntgeni kaç tane çiviye bedel?
Onu okuyabilecek doktorların miadı dolup gitmiştir bu dünyadan.
Kahvaltını güzel yap, ilaçlarsa önemli
Aklını yitirmedikçe sorun yok, o yüzün hep gülümsemeli.
İşte bize biçilen kaftan bu renkten
Bunların yaşanacağını kulağımıza çok önceden fısıldamıştı sevgili Camus.
Güzel dost!
Kendini bildin bileli yaşa,
Ölmek sana hiç uğramasın.

26 Mart 2020 Perşembe

kimliği belirsiz ceset



Resmedilen cesedim hergün ayak bastığın, belki de yürüyüp geçtiğin sokaklardan birinde bulunacak,
Psikolojindeki ikiyüzlülük hangi itiraf maskesiyle konuşacak?

Kimsesizliğin ve yalnızlığın en çaresiz halleri bedenimin içinde çürümüşken,
En kötü senaryoda tanınmayan kimliğimin polis kayıtlarına izdüşümü oynayacak..



25 Şubat 2019 Pazartesi

Bir tutam veda çiçeği..

Ben seni çocukken sevdim..
inanmazsan anneme sor anlatır sana.. kizmazsan söylerim.. falciya da gittim..
o da söyler sana seni çok sevdiğimi..
ben seni yalınayak sevdim..
çakıl taşlarına basa basa..
ayaklarım yara oluncaya kadar bekledim.. gittiğim yolda geri dönüş tabelalari varmış nedense hep bilmeden gittim..
seni kendi ellerimle nerelere göndermisim..
Şu pişmanlık denilen neyse,
 yaşadığım şu an o'dur..

31 Ağustos 2016 Çarşamba

Yer: Burası, Zaman:Şimdi , Misafir: Beklenen


Boğazda düğüm düğüm kalmış bir hatıradan bahsediyorum.
Yaşıyorsun hala ve özlemek şartıyla kabul ederim sadece,
"hoşgeldin.."
beklemiyordum,
bir daha uğramaz diyordum buralara..
ne tesadüf aynı sebeple buradayız ikimizde,
Söz vermiş ama yapamamışlar listesinde.
heralde gecenin bu saatinde seni de benim gibi deniz tuttu,
gerçi sen gittin, erken indin o vapurdan,
ben o yolculuğa tek başıma devam ettim.
Tam iki durak yapayalnız gittim..
neyse şimdi tek farkımız;
ben yazıyorum,
sen okuyorsun.
ben saklamıyorum,
ya sen ...?


adın gizli, yerin gizli,
hislerin ..
Onlardan hiç bahsetmeyelim istersen.
Sen dile ben sana hayatın boyunca hayal ettiğin herşeyi yazarım burada.
Gel cehennemde beraber yanalım bütün günahları birlikte işlemişçesine.
Ne çıkar?
Ama sen!
Kocaman duvarlar örmüşsün etrafımıza,
biliyoruz nefes alabileceğimiz tek yer buradaki gizli pencere.
ağız dolusu küfürler sayıyorum yine sensizliğe,
bir ölünün ayak ucundan yazıyorum,
nasıl çökmüş gözlerim,
nasıl da yorgun,
bilsen..
tanımayalım birbirimizi
nasıl istersen.
sen alacağını al ve git buradan.
dönüp gidelim vakit kaybetmeden,
sende, bende çok insanlı yalnızlıklarımıza..
yaşarken herşey yaraladı, şikayet ettin ama,
şimdi ölümün döşeğinde yapayalnızız..
sen benim acılarımı anlattığım kadar bildin,
oysa ben hepsini sensiz yaşayarak öğrendim.




BaHaR..



3 Mayıs 2016 Salı

esinti...


Bazı şarkılar tehlikelidir.
Öldürür,
dinleme..
Güzel gülüşleriyle ısırırlar,
insanın en derinlerindekileri..
ve tırnaklarının içinde katil hücreler kalmıştır..
Ruhunun duvarına astığın o resimde,
sanatçı hep yalnızdır.
Zaten kalabalık sanatçı mı olur..?
saklanmana gerek yok,
utanılacak birşey de yok.
Burada olduğunu biliyorum,
hiç gitmediğini de..
farkettirmeden kal,
ben bilmesem de olur.
Böyle daha güzel.



B.E

14 Nisan 2016 Perşembe

Son liman,son tekne,son yolculuk olsun..






Belki de burada hata yapıyoruz.
Aşkı yüceltirken,
direnmek yerine,
ona teslim olmalıyız.
Umuda giderken de,
umudun kendisi..




29 Ağustos 2015 Cumartesi

Yandı Sevdam..

Bir zamanlar yırtık sokakların derdime kibrit çakan karanlığında, gençliğimi kirlettiğim en badireli kaldırım taşlarına oturmuş,yoldan  gelip geçen arabaları seyre dalmışım, ucuzlukta sırıtan sigaram bir ihanete eşlik ediyor dudaklar arasında.. Hoşgeldim yine Tarlabaşı Bulvarı’ndayım, uzun bir aradan sonra bizbizeyiz senle, salvolarla şenlenen sokaklara giremiyorum utancımdan, Nejla Abla’nın kuşlarının habersizce uçtuğu,  yıkılması için boşaltılmış evinin önünde çürümüş gelinliğine bakıyorum. Bunları hangi kafa ile söylediğim bilinmez ama, en pahalı ahlakımı edindiğim bu sokakların sahipleri şimdi nerede nefes alıyor.. Ne kimseden, ne de Nejla Abla’dan bir iz, bir haber ..bu küflenmiş kokuyu özlemişim ve dayılığını mezara bırakmış sokaklardan, yiğitliğe sürülmeyen kovulmuş ayak izleri seziyorum. Nejla Ablamın evinin çatırdayan merdivenlerine, ben rahatsız ettikçe kaçışan fareleri görmezden gelerek  tırmanıyorum usulca. Kirlenmemiş çocukluğumun hayaletleri ile gözgözeyim örümcek ağlarının beni her bulduğu köşede..  Kimseler kalmamış, kimseler sessiz bu kez. Ne zurna sesi, ne de özlediğim küfürler var damarlarıma kan götüren. Binlerce
ölüye mezar bu tılsımlı binaların, kan kokulu sokaklarının haykırışlarını bir tek ben duyuyorum, birde ölüler. Ah  en delikanlı İstanbul’umsun sen benim Tarlabaşı.  Kaybolan şehrim, karanlığında cesaret edemediğim en karayağız gölgemsin. Bir ben aşığım sana, birde buranın haramileri. Çatırdayan merdivenlerin bulanık rüyalarına dalıyorum. Sürgüne uğramışçasına harap bütün anıların Nejla Abla. Karşı komşunun da cumbalı evini alevler almış, onun naylon gelinliğinin tülleri yapışmış yangında..İşte o tüller gibi yandı içim bu sokakları görünce, cıvıl cıvıl çocukların neşesi sönmüş.. hani o köşe... hırsız Hüseyin’in çaldığı çantaları attığı o köşe varya.. işte oraya bir keresinde senin yeğeninde topunu kesip atmışlardı.  Şimdi kırık dökük oyuncakların  üzerinde mezar olduğu, sokağın meşhur  çamaşır iplerine dolanmış boyunları ile esmer çocuklar gözü yarı açık uzanıyorlar.Polisin siren sesleri buğulu..  O an anlamalıydım, daha önce sana gelmem gerektiğini. Sana olan ihanetim yüz karası olmadan önce .. Senin kavgalı olduğun gacının evini ahlaksız çalışanlar basmış, ekmek parası... gireni çıkanı belli değil abla, eskiden iftira ederdin ona, ama şimdi sahi orospunun evi olmuş orası, kırmızıdan siyaha çalan perdeler, kırılmış pencere camından dışarıya doğru rüzgarla sevişirken şahit oldum. Bir şey daha eksik, o inceden kulağımı öpen kemanın sesi.. Büyümüş, evlenmiş diye duymuştum.. Doğru mu abla?  Zehirliydim zaten, daha da battım rengine mazideki yaranın. Ne bir adres, ne bir iz kalmış sizden buralarda. Bende gelinliğini giydim ve ateşe verdim hatıralarımı sizinle son defa..



" Tarlabaşı yıkılmasın.."

           





BaHaR..

26 Ağustos 2010 Perşembe

annem..



Bak gidiyorum işte annem
Hani hayatta olmazsa yaşayamam dedikleri vardır ya insanın
Benim bitane var işte
"Öyle kimseye körü körüne bağlanmicaksın" ile olmuyor bazı şeyler
bu başka bir şey
zaten böyle konuşanlarda hep yalancıdır anne
ben biliyorum en başta kendimden biliyorum
ne olucak bizim halimiz böyle?
Ne kadar çabuk geçti zaman
Ne kadar az,ne kadar yapmacıktan yaşandı bunca şey
Zaman boşa mı geçti anne
Eğer biraz daha vaktimiz olsaydı yine oturur zamanın kıymetini bilir miydik senle
Anlatamıyorum anne
Boğazım düğümleniyor,sanki bütün zaman gençlik bunalımlarımla geçti
Beni kucağına aldığın kaç zaman önceydi ki
Daha dün şunun şurasında
İlk sevdalarımı sen dinledin anne
Yalanlarımı sen okudun gözlerimden
İçim cız etti her hatamı söyleyemedim sana..
Özür dilerim..
Seni babamdan daha çok sevdim
o bilmedi..bilmesin anne
Sen olmasan ölürdüm anne
bunu en iyi sen biliyorsun zaten
Hiç utanmadım senden diğer çocuklar gibi
gurur duydum "benim annem" diye
Benim annemin gülümsemeleri başkaydı
Nadirdi..
Sürekli gülmezdi o..
Ama bir güldüğünde yüreğim eski çocukluğuna kavuşurdu sanki
Hep yüreğinde ince bir sızı vardı ..bilirdim gözlerinde arardım bazen..
Sen üzülme diye duygusuz gibi davranırdım
Ama bilirdim
Üzülürdün anne..
Hep katlandı o yüreğin benim için her şeye
Ben ne yapıyorum şimdi?
Gidiyorum..bu kadar basit mi:
Senin için gidiyorum anne..ikimiz için..
Elimde olsa her şeyi en baştan yaşar mıydık seninle
Başka bir dünya seçer miydik
Birlikte sabahladığımız apartman köşelerinde ağlayacağımıza
Sıcacık evimizde sarılır mıydık birbirimize başka mutluluklarla
Şimdi getiremiyorum geçen 1 dakikayı
Gitmeme,gitmemize biraz daha yaklaşıyorum anne
Seni şimdiden çok özlüyorum..

“Sevgili anneme…”

BaHaR....

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Tarlabaşı’nda kayıp bir hayat..ben ve gizli gülümsemeler..


Meliha Teyzemin ısrarı üzerine annemle yolumuz yine bu karanlık görünen renkli semte düşmüştü..Burası artık bana eskisi gibi soğuk,korkunç ve dayanılmaz gelmiyordu.Meliha Teyzem eskisi gibi bizi mahallenin girişinde karşılamadı.Babamda eskisi gibi gelip bırakmadı bizi mahallenin girişine kadar.Çünkü alışmıştık buraya,eve doğru ilerlerken birkaç roman kadın tanıdı ve ayak üstü konuşmaya çalıştı bizimle.Sanki daha önceden bizi çok iyi tanırlarmışçasına sohbete daldılar.Meliha Teyzem cumbalı balkonundan göğüslerinin yarısı sarkmış bir şekilde eğilmiş ,o cazgır sesiyle (ki her zaman böyle değildir) bizi çağırdı yukarıya ..eğer o seslenmemiş olsaydı ,belki de hala bu üç roman kadınla konuşuyor olacaktık..annem ve ben insanları reddetmesini bilmiyorduk nedense..halbuki burası tam yeriydi yapmadıklarımızı yapmanın..insanlara “hayır” diyebilmeyi mecbur kılacak bir hayata sahipti burası..

Meliha Teyzem o kadar çok mutlu oldu ki bizi görünce..sanki aylardır bizi görmüyormuşçasına sarıldı,özlemini bir anda giderdi sanki o sarılma anında..Birkaç saat sonra annemle uzun sohbete daldılar ve ben kendimi cumbalı balkonun demirlerine sarılırken buldum.Bambaşka bir hayat vardı burada ,her gelişimde daha çok keşfediyor daha çok tanıyordum..Her gelişimde yeni yeni insanlar ,hayatlar,aşklar tanıyordum burada..mahallenin yaramaz çocukları akşama kadar top oynuyorlardı.Bazen aralarında büyük kavgalar çıkıyordu ama büyükler devreye girince konu kapanıyordu.Bazen büyükler bile çatışıyorlardı birbirleriyle..Hele ki bir Roman ile Kürt kavgasına denk geldiniz mi işte o zaman mahalle yerinden oynuyordu..Mahallenin sonuna doğru köşeyi dönerken saat başı hep mahallenin diğer insanlarına nazaran özel giyimli birkaç genç adam görünürdü.Sonra yok olurlardı ne zaman ne iş yaptıklarını ben hiç bilmedim..bilmekte istemedim zaten..akşama kadar balkonda oturmaktan sıkılmadım çünkü burada insanın canı hiç sıkılmaz her dakika başka bir şey oluyor..insanı eğlendirecek farklı şeyler her an karşınıza çıkabiliyor..bir kere çöp kavgası hiçbir zaman eksik olmuyor,en üst katta ki komşu sepetiyle camlara vura vura aşağı bakkala sesleniyor,her seslenişte 2 veya 3 bira istiyor.arada sepet kafama çarpıyor ama ben gülümsüyorum,kafamı bile kaldırıp bakmıyorum..

Sonra bakkaldan “o” çıkıyor..o gece düğünde rastladğım bana kolumdaki nazar bonzuğunu hediye eden kişi..beni görünce şaşırıyor ve sonra hafiften gülümsüyor..benden yüz buldu için yapıyor bunu biliyorum.Bende ona gülümsüyorum hafiften..sonra mahallenin sonuna kadar arkasına dönüp dönüp duruyor ve gidiyor..yaşayacağım 1 gece için sabırsızlıkla bekliyorum..

Arada aşağıda oturan roman kadınların benim hakkımda konuşup zaman zaman başlarını kaldırıp bana baktıklarını görüyorum..ama bu beni hiç mi hiç rahatsız etmiyor..



Akşam yemeğini yiyoruz.Çok lüks beklemeden oturuyoruz sofraya annemle.Meliha Teyzemin en güzel yemeklerini tadıyoruz ve ben sofrayı toparlıyorum..Balkona çıkıyoruz geç vakit olmasına rağmen yine çocuklar sokakta..sanki yarın sabah birileri onları oyunlarından alıkoyacakmış gibi gecenin yarılarına kadar bıkmadan usanmadan oynuyorlar.kimseden korkmuyorlar,çünkü çok değil birkaç sene sonra buranın korkulacak insanları onlar olacaklar..biliyorlar..bunu bilerek oynuyorlar ..her evden ayrı bir ses geliyor,ayrı bir hikaye anlatıyor buradan her çatı..gece yarısına doğru hala balkonda oturuyoruz.Bizim evin sokak kapısını birisi kapatıp çıkıyor ve sesi duyunca aşağıya bakmadan edemiyorum.Annem ve Meliha Teyze ise hiç oralı değil..Kırmızı tonu ağır basan bir elbisesi,simsiyah parlak topuklu ayakkabıları upuzun sarı saçları olan,uzun boylu ve alımlı biri çıkıyor bizim evden..O kadar güzel görünüyor ki mahallenin köşesinden dönene kadar ona bakıyorum,herkes ona bakıyor..Çocuklar bağırıyor arkasından ama o hiç oralı değil bile..anlıyorum kim olduğunu ama ses etmiyorum..onun gibi hayatlar dolu nasıl olsa burada..



Ertesi sabah erkenden kalkıyoruz ben bakkala gitmek için ayağıma geçiriyorum terlikleri..ne giydiğimi bilmiyorum üzerime,zaten çokta önemli değil.hızla aşağıya inerken onunla karşılaşıyorum,az daha çarpışma noktasına geliyoruz ki “yavaş ayol” diyor..



Neye uğradığımı şaşırıyorum bir an ,evet bu “o”.O kadar güzel ki hala..Geçirdiği o iğrenç gece ondan en ufak bir şey alıp götürememiş sanki…Dün gece bu evden çıkarken neyse yine aynı..alımlı ve şık.”pardon” diyorum ve hızlı hızlı iniyorum aşağıya..saçlarıma bakıyor ben inerken “maşallah nazar değmesin kız” diyor ama ben çoktan sokak kapısını çarpıp gitmiş oluyorum..bakkaldan paranın üstünü almadan dönüyorum kafam o kadar dağılmış ki..Eve girip girmemek konusunda kararsızım,ya yine karşıma çıkarsa diye ama yapacak bir şey yok ki başımı kaldırıp baktığımda bizim bir üst katımızda ki balkondan eğilmiş,iki parmağının ucunda yeni yanmış sigarasıyla bana bakıyor ve gülümsüyor hafiften..bende ona gülümsüyorum,korkmuyorum da değil..

Kahvaltıyı ediyoruz ve ben balkonda oturuyorum belki aşağı bakkala sepet uzatır ya da onu görürüm bir şekilde diye..arada başımı kaldırıp üst kata bakıyorum çünkü..ama ondan tek bir iz yok..sonra Meliha Teyzeme ondan bahsediyorum “aman kızım uzak dur” diyor..halbuki neden bu ötekileştirmek anlamıyorum..kızıyorum içten içe bu zihniyetlere ama ses etmiyorum..bütün gün cumbalı balkondan ayrılmıyorum..meliha teyzem nedenini bilmediği için sen çok sevdin orayı diyor..bahane edip arada bakkala gidiyorum belki merdivenlerde karşılaşırız diye.ama olmuyor..balkonda oturmaya devam ederken bir sepet iniyor aşağıya ve kadın yada erkek diye tam ayırt etmekte güçlük çekeceğim bir ses “1 paket m..,3 tanede ötekinden anlarsın “diyor bakkal çocuğa..O da hemen anlıyor..sonra sepet birkaç dakika bizim katta bekliyor ve ben içine büyük bir cesaretle kırmızı ojemi atıyorum..Neden yapıyorum bilmiyorum ama yapıyorum..sonra içeri kaçıyorum hemen..

Annem ve ben istiklalde turalamaya çıkıyoruz ben yine her simada onu arıyorum ama hepsi ona benzese de hiçbiri “o” olmuyor…Meliha Teyzeme hediyeler alıyoruz ve geri dönüyoruz ..artık gitme vaktimiz geliyor anneme 1 gece daha kalmak için yalvarsam da nafile..

Meliha Teyzemle vedalaşıyoruz ve aşağıya iniyoruz..Sokak kapısının önünde ona rastlıyoruz.Annem hiç bakmadan geçiyor ama ben sanki ona takılmış gibi bakıyorum hiç gitmek istemiyorum..O da bana bakıyor ve anneme belli etmeden parmaklarında ki kırmızı ojeyi gösteriyor bana..Gülümsüyorum ona..sessizce güle güle diyor anneme duyurmadan..mahallenin sonuna geldiğimizde arkama dönüyorum Meliha teyzem balkondan bize el sallıyor ve bir üst katta ise “o” yine elinde sigarası bize bakıyor..ben arkamda tanıyamadığım belirsiz bir hayatı merakla karanlığa teslim ediyorum…

"o" alıştığı,tanıdığı,sevdiği belki de zorla ait olduğu hayata sıkı sıkı sarılıyor..kıskanıyorum..

Çukur Sokak/Tarlabaşı...

02.06.10 anısına..

BaHaR....

7 Temmuz 2010 Çarşamba

Çocuk..

Öyle başını öne eğme çocuğum
Artık büyüdün
Bak!
Bindiğin salıncakta ayakların artık yere değiyor
Hala eğlenebilmek uğruna belki o yeşil terliklerini ayağından çıkarıp atmalısın
Henüz yapmadığın ama yapmaya hırslandığın hataları yapma çağındasın
Gözlerini kapatma dünyaya körebe oynar gibi artık
Saklanma sakın duvarların arkasına
Kaçma kimselerden
seni yakalayacak birileri gezinmesin arkanda
ona kadar saymayacaksın artık,
 gözlerini yumup insanların senden kaçıp saklanması için
çünkü onlar bunu bir hayat kavgası bilecekler
birbirlerinden hep kaçacaklar,hep saklanacaklar ,özlerini kaybedecekler
Tek başınasın artık
el ele tutuştuğun arkadaşların teker teker büyüdüler
Sen yapayalnız kaldın o renkli salıncakta
Ama üzülmen gerekmiyor bütün bunları yaşıyorsun diye
Bak çocuğum!
Büyüyorsun işte,en çok istediğin şey değil miydi bu
Hafif sarı saçların yavaş yavaş koyulaşmaya başladı bile
Oyuncakların odanda ki kırmızı sepette değiller
Sokak kapısının arkasındalar artık gerçek oyuncaklar
Giysilerinin bazılarını komşunun küçük oğlunda mı gördün
tek başına mı yemek yemeye başladın sende baban gibi bu masada
yalnız mı uyuyorsun
annen geceleri sana masal anlatmıyor mu uzun uzun
Pamuk prensesi bile öldürdüler mi bu kafandaki katiller
Saflığını bir sandala bindirip bilmediğin bir coğrafya ya mı yolcu ettin
ailenin büyükleri senin yanında ettikleri küfürlerden utanmıyorlar mı artık
abin eve hiç gelmiyor mu seni görmeye bile..
Ellerin sana eskisinden daha mı kocaman geliyor
annen ile baban kavgalarını saklamıyorlar mı senden
Mahallede ki kız arkadaşların artık konuşmuyorlar mı seninle
Bütün bunların cevabını mı arıyorsun geceleri uyumadan önce
Evet..çocuğum haklısın
Ruhunda bedeninle dans edercesine büyüyor
Şimdi git arayışlarının peşinden işte
Ama geri dönüşü olmayan hatalar yapma
Artık bir sebebin var bazı şeyleri yaşamaya seninde
Neden mi izin veriyorum sana
Basit..
çünkü;
“büyüyorsun”
Büyüdükçe yaşamın daha büyük yalanlarına esir düşüyor
her geçen gün ölüme biraz daha yaklaşıyorsun ..

BaHaR..

2 Temmuz 2010 Cuma

salıncak..

Çocukluğumun kusurlarıyla süslüydüler
“İlk masum aşkımı bulduğum gibi kaybedişlerimin de şahidiydi onlar”
Hatıralarıma sürgün ederlerdi beni
O salıncakta tek başına ,masum bir çocukken ben
Özgürlüğüme ilk o zamanlar kavuşmuştum
Şimdi ise parmaklıklar ardından özgürlüğe baktığım gibi,
Savrulurdu rüzgara dağılan düşlerim
Şimdi nedense kapana kısılmış gibiler
Kelimelerin bittiği yerdedir çocukluk hayallerim
Kırlangıçların olduğu,
ucu bucağı bilinmeyen bir yeşile dalar henüz yeşermemiş bedenim
telaşlanır bu çocukluğum büyüme edasında
bir oraya bir buraya savrulur
aklım bulutlardan yüksek uçan bir kuştur
tesellileri kumdan kaleler yaparak bulan bir kahramandır
fetheder her bir yanını yürekli askerleriyle
kifayetsizdir çocukluğuma yakışan hayaller
şimdi ise uzakta yapayalnız ölmekteler..

BaHaR..

28 Haziran 2010 Pazartesi

Bizim Semtin Çocukları..



Okulu asardık en büyük zevkti
Yüreğimizde ilk heyecanlar
bedenimizde o yeni büyüyen gençlik olguları vardı
Ertesi gün öğretmenden okkalı bir şamar yerdik
izmaritlerin biri yanar öteki sönerdi
boğazımız tıkanırdı ilk nefeste sonra yakıştırırdık elimize
ateşin ışığı eleverirdi karanlıkta bizi babama
o da iflah olmaz derdi bu çocuklardan anama
Karaköy rıhtımında denize girerdik
Öyle kolay değildi Galata nın demirlerini eskitmek
Martı yavruları gibi savrulurduk balıkların aralarına
Sonra Tünel’den sıyrılırdık en ücra sokaklara
Biz buranın ayıp kadınlarına hastaydık ya
Aşkı deli gibi yaşadık büyürken onlarla
Gençliğimizin en güzel rüyalarıydı onlar
Bir zaman sonra o kıpırtıda geçti yüreğimizden
Adamlar satılıyordu acımasızca,yürekler,hayatlar satılıyordu buralarda bu zamanlar
Kimse bilmez..
Ama biz simit sattık,su sattık..
Alın teriydi bu babam görmedi,mahallede ki Ayşen görmedi ama
Gören gördü elbet
Hazine gibi sahip çıktık bu yüreğe
Kıymeti yoktu o zamanlar
Bizim adımızı soranlara bu adresi verirdik evvela
Bizim semtin çocukları derlerde bize
İlk yumrukla adam olurduk …laftaydı hepsi !
Doğru.
Kuytu yaşamların yollarına sapanlarla dost olduk
Babayadigarı beylik tabancası ile ilk tanışmamızı dün gibi bilirim ben
Sonraları bu karanlığın sahibi olduk
Sevdiğimizi de,sevildiğimizi de unuttuk
Zaten yalancı yürekler sardı her tarafımızı sarmaşık gibi
Bir zaman sonra biz kendi kendimizi vurduk..


BaHaR…

27 Haziran 2010 Pazar

meyhane..

ruhum yatağının yanında kıvrılarak miskince sarılmıştı vücuduna
bedenimse hala harap bir şekilde bu batakhane köşelerinde sabahlıyordu
delikanlılar mertleşmişti saatler ilerledikçe
kadehler uslanmıyordu ağızdan çıkan sözlerin haylazlığına rağmen
o içli nakaratlar yüreğimin her hücresini parçalıyordu inadına
gözlerim seni arıyordu öteki masalarda,yoktun..
sebebim yoktu ama halimde yoktu yeniden seni tatmaya
buralarda adını anan yoktu şimdi,eş dost yoktu
seni bilen ,soran bana..
tek şey bu hatırşinas şarkılardı ..
sigaram dumanıyla sevişiyordu kırmızı ışığın sahnesinde..
ben bu iflas eden yüreğimle ağlamamayı silah gibi sahiplenmiştim kendime
gönlü sızlayanların tek sığınağıydı belki de burası
ama nankörün yaptığı daha çok hatırlatmaktı bana sanki seni
eller havalarda,dansözler,adamlar,paralar,sofralar ,kadehler,sonu gelmeyen kahkahalar ve gece yarısı..
içtikçe içiyordu yüreğim,doymuyordu sensizliğe
oldum olası bitmiyordu sanki bu çile
yanıbaşımda ki o zavallı hayatlarla daha çok yüz buluyordu
o kapıdan içeri giren her deli yüreğe pay biçiyordu kendinden bu gönül
her kadeh kaldırana saf duygularıyla fener çekiyordu
köhne bir geçmişten başka bir şey yoktu anılarımda
burada seni bana hatırlatan bin tane şey kol geziyordu be adam!
bin kere daha aşka teslim oluyordum ben
sen gönlünün masumiyetini,o temiz aşkını başka bir kadına satmışken
antika sohbetlerin kalabalığında boğuluyordum
ben buralara hapsolmuş bir mahkum
seni gönlüme zorla hapsetmiş bir suçluydum
ben seni unutmadıkça sende beni unutamazsın sevgilim,
bir yerlerde adım duyulur benimde..kasvet çöker o anda yüreğine..olsun…
ben artık buraların yolcusu,en anlamsız aşkların kusuruyum..

“beni her hatırladığında o eski meyhanede en köşe masada hep seni bekliyorum…”

BaHaR..

19 Haziran 2010 Cumartesi

Tarlabaşı’nda düğün..biraz burukluk..ve masum bir sevda..


Daha önce bir bayram sabahı gözlerimi açtığım Meliha Teyzemin Tarlabaşı’nda ki bu sevgi dolu evinde yeniden maceralarla dolu bir sabaha günaydın diyorum..Güne başladığım yer Tarlabaşı..bu sefer geçen seferkinden çok daha farklı geliyor bana..çünkü artık burayı biliyorum,insanlarını az da olsa tanıyorum..Sokağa adım attığımda bir yabancı gibi bakmıyor karanlık gözler bana..O korku dolu çekingen simalara gülümsüyorum ve yüreklerini rahatlatıyorum adeta..Bugün Tarlabaşında Çukur Sokağın en güzel günü..Bu zamana kadar görülmemiş,yaşanmamış en güzel gün..hatta İstanbul’un bile kendi tarihinde kıskanacağı kadar anlamlı birgün..Leman Ablam evleniyor..Sabahın erken saatlerinde kalkıyoruz.Ellerimizde 2 gün öncesinin kınası var.Ben Leman ablamdan daha heyecanlıyım..
Ve güne yine mahallenin alışılmış kavgalarıyla başlıyoruz.Birileri avazı çıktığı kadar bağırıyor,yine küfürleşmeler başlıyor..Meliha teyzem çıkıyor cama “ne avazlanırsınız kargalar b*kunu yemeden,geceleyin hamurunuzdan çiyan kökü mü çıktı” diyor..ben yine yabancı kalıyorum onun bu hayran kalınacak laflarına..ne demek o “çiyan kökü çıkmak” diyorum..boşver diyor,ekmek almaya gidiyorum..sanki kendi evim gibi çıkıyorum bu cumbalı,eski ama anılı evden..üzerimde eski giysiler var,buraya ait olmak adına elimde 75 kuruş bakkalın yolunu tutuyorum.Büyüdüm belki ama hala evin küçüğü benim,o küçük lüle lüle saçları olan mahallelinin yanağından makas almadan geçemediği küçük kız..bir çocuk edasıyla gidiyorum bakkala.eskiden olsa yürüyemezdim bu sokaklarda.Şimdi özgürüm sanki,buraların sahibi gibiyim,yerlisi,çocuğu gibi..bir evimde burada sanki..Eve dönüyorum,kahvaltıdan sonra başlıyoruz hazırlanmaya.Damat tarafı arabasını gönderiyor.Salih enişte o eski model arabasıyla yıkıp geçiyor tüm mahalleliyi.Tarlabaşından kız almak kolay değil tabi..çocuklar doluşuyorlar arabanın etrafına,galiba kenarınıda çiziyorlar: ) ama kızmıyor Salih abi,hatta cebinden çıkan paraları dağıtıyor bu rengarenk kalpli çocuklara..Bugün güzel birgün..sonra kuaföre gidiyoruz.Kuaför Ayten Leman ablamın saçlarını papatyalarla süslüyor.Bende istiyorum evlenince gelin başım papatyalarla dolu olsun.Kuaför Ayten çok farklı birisi.Beline kadar simsiyah saçları,yemyeşil gözleri var.Sanki buralara fazla gibi..Kişiliğide çok farklı,alıp götürüyor beni uzaklara..gözlerimin içine bakıyor konuşurken,hiç ayırmıyor o bakışlarını benle konuşurken “aşk..” diyor,” aşk varya burada ..” diyor ellerini bacaklarının arasına götürüp..sesini Leman ablama duyurmadan tabi..”sen sakın inanma bu beyazlara ..”diyor,sonra göz kırpıp Leman ablamın saçlarına dönüyor.Burada hiçbir şeyin yasağı yok,çünkü yasakları denetleyen kişiler yok.Kendi halinde,nefretide,mutluluğuda bir arada tutan semt..Tarlabaşı..benim semtim..
Leman ablamın saçları yapılıyor.Gelinliğini giyiyor Leman ablam..O kadar güzel ki Kraliçeler gibi..Bir bakıyoruz kuaförün önünde çalgıcılar beliriyor..kurbanlarda getirilmiş.Salih eniştenin tarafı ve bir yığın kalabalık Leman ablamı izliyorlar..O kadar özeniyorum ki ona..Gelinliğini savuruyor her bir yana..Oynamaya başlıyor bütün mahalle..Hayatımda bu kadar güzel bir yaşantı görmedim daha önce,bu kadar canlı,renkli ve masum insanlar..Kuaför Ayten bile çıkıyor göbek atmaya..9/8 lik ritimler yine yükseliyor sis dumanı halinde Tarlabaşından İstanbul’un semalarına..Çukur Sokak’ta ki evimize kadar davul zurna eşliğinde gidiyoruz..
Çalgıların sesini duyan peşimize takılıyor.Evimizin önünde ezan vaktinden önce kurbanlar kesiliyor,dualar ediliyor..Salih enişte yok ortalarda,,e tabi gelinin düğünden önce görülmesi uğursuzluk getirirmiş.Belli ki o da damat traşını oluyor bu saatlerde..Ben evimizin önünde ki gelen geçene lokum,şeker,çerez dağıtıyorum.Meliha Teyzem sakın şu karşıdaki esmer çingeneye verme hepsini alır diyor,sıkı sıkıda tembihliyor beni..ama ben yine tuzağa düşüyorum,hepsini götürüyor elimden..Meliha teyzem kızamıyor bana,gülüyor yine veriyor bir tabak lokum daha..çocuklar doluşuyor etrafıma..o kadar temiz ki kalpleri,hepsi sımsıcak bakıyor gülümsüyorlar bana..”Bahar abla..bana da ..bana da..” diyorlar…”ayıramıyorum hiçbirini..dağıtıyorum kalplerine bu şeker tadında ki sahte lokumları..
Düğün kıyafetlerimizi giyiyoruz..Hava kararıyor yavaş yavaş..tarlabaşının meşhur bir meydanına gidiyoruz..adını hatırlamıyorum buranın,ama düğün için hazırlanmış her şey..lüks hayatların havai fişekli düğünlerine bin basacak kadar güzel bir ortam…Davetli davetsiz kim varsa burada..Tarlabaşının gençleri,mahalle kadınları,esnafı,annem,ben..ben bile buradaysam herkes buradadır..bütün İstanbul burada..eğleniyoruz..tüm gece kahkalar,davullar,zurnalar,göbek atmalar bitmiyor. Meliha teyzem ağlıyor.. Leman teyzemden ayrılacağı için ama saklamaya çalışıyor üzüntüsünü..Salih enişte pek yakışıklı olmuş doğrusu..çok yakışıyorlar..birden dansöz geliyor ve herkes başlıyor kendini meydana atmaya..bu sıcacık haziran akşamında tüm kurtlarını döküyor herkes..biz canım arkadaşım Şule ile roman havasında kendimizi kaybetmişken uzaktan bir sima beliriyor..beni izliyor..elinde kemanı bakıyor bana..sanki benim için çalınıyor o oyun havaları,bana hitaben yeniden besteleniyor onlarca şarkı..o gözleri hiç unutmuyorum çünkü gecenin sonlarına doğru yine karşıma çıkıyorlar..Şule ile artık bu sokaklarda özgürüz..Annemi komşuların içine bırakıp,yeni arkadaşlarımla tepeye çıkıyoruz.Saat gecenin 12 si..evet burası Tarlabaşı..ben kendi semtimde gezemezken bu saatte..nasıl oluyorsa bu herkesin tedirginlikle baktığı,yanında geçmeye korktuğu ,hatta buraya uğrayanın aklını kaçırdığı düşünülen semtte rahatça gezebiliyorum.Buradaki dünyayı seviyorum ve o yine geliyor..bu sefer benim yanıma..bakışıyoruz sonra tanışıyoruz..çekiniyorum önce ama sonra çok sıcak geliyor bana..buralarda oturmadığımı öğrenince üzülüyor..sohbet biraz daha samimileşince “ sende onlardansın demek..” diyor..ne kadar çok şey anlatıyor aslında bu cümle..”sende onlardansın demek..”Bir şey diyemiyorum onun için imkansızım belki ama buna mecburuz..doğru yerdeyiz,olmamız gereken yerde ama yanlış dünyalardayız…belki de hak edilen ya da edilmeyen dünyalarda..aklımda heyecanla unutulmuş birkaç sözü kalıyor,hatırlıyorum;

"titreyen içimin hakkını ver verebilirsen
kendini dinle oradayım..
kendimi sana ithaf ediyorum.."

Düğün bitiyor,annem telaşlanmış yine beni azarlıyor..neredeydin diye..içimden; “olmam gereken dünyadaydım” diyorum..anneme anlatsam anlamaz ama öyleydim..
Gece yarısı 2 gibi eve dönüyoruz hayatımın en güzel anlarını bırakıp.. Leman ablam artık başka bir hayata doğru yol alıyor..gerçi buralardan pekte uzakta olmayacak ama yinede içi burkuluyor insanın..Meliha teyzeme uğradığımda Leman abla “nerde” diyemeyecek oluşum onun başka bir evde hayat sürdürmesi..herneyse,tek dileğim mutlu olması..
Eve girerken yan evin cumbalı balkonundan birisi bize bakıyor..Evet bu o..yine o..nasıl mutlu oluyor içim..aşkların en masumu büyüyor içimde sonra yaprakları kopuyor uçuşuyor havada..
Şule ayrılmadan beni kenara çekiyor..elime nazar boncuklu bir bileklik sıkıştırıyor..bak bu ondan sana diyor..
Ertesi sabah yorgun argın uyanıyorum Tarlabaşında..17 yılı hesap etsen 3 sabah burada gözlerimi açmışımdır sabaha..öğlene doğru Meliha teyzemle vedalaşıyoruz..tutuyoruz Cennet yolunu..
Geçen sefer ki gibi tarlabaşı o ıssız sokaklarıyla,rengarenk çocukları,bin bir türlü insan halleriyle bir çöküntü halinde İstanbul un ortasında parıldıyor..ve o masum aşkla beraber giderek küçülüyor..

(13.06.10 anısına)…hep mutlu olmanı diliyorum Leman Abla'm...

BaHaR..

23 Nisan 2010 Cuma

İstanbul Karşılaşması..


sana şimdiye kadar,
hiç şiir yazmadım diye sitem etmişsin bana.
demek alıcı gözle bakmıyorsun yazdıklarıma.
benim yazdığım her şiirde
benden bir sitem saklıdır sana, görmesen de..

Tarlabaşı’nda;

beş duble rakıyı susuz götürmüş gibi,
sarhoş eder insanı,
Tarlabaşı’ndan
Dolapdere’ye inen,
sokak fotoğrafları.
köşebaşlarının karayağız ve harami
sustalıları,
seyrederler ki pencereden pencereye
ip üstünde zina yapan
yasak çamaşırları,
bahanesi olsun ;
kavgada şöyle yürek kafesine doğru
ilk yumruk gibi sallanmanın.
sen bu evin eski sahibini tanımazsın.
nereden tanıyacaksın,
aynalı çeşmede antikacılık yapardı
oğlu da çok yaman bir torna ustasıydı.
yüksek tavanlı evleri kadife kaplı,
pencerelerinde her gece
cam güzelleri açardı.
hele bir kızı vardı ki antikacının
her akşam cama çıkar,
cam güzellerinin arkasına saklanır
göğüslerini açardı.
sen bilmezsin, nereden bileceksin
ben o saatte hep oradan geçerdim.
çok eskiden bu sokaklar
aşk kokardı.
sonra bir gün bin yıllık geçmişi üzerinden
tutuşmuş kozalaklar gibi
yıkım sesleri geçti en küfürlüsünden.
şimdi böyle oldu,
sen nereden bileceksin.
o kokuların sağ olanı şimdi
bir başka denizin kıyılarında,
ölüleri toprağın altında
kokarlar.
şimdi geceyarısı
Tarlabaşı’ndan Dolapdere’ye
iki kız bir delikanlı
yalnız inmekten korkarlar..

BaHaR..

22 Şubat 2010 Pazartesi

BİRGÜN...

Gün gelecek özleyeceksin sende beni
Ayakların geri geri gidecek yürüdüğün yollardan
Birgün rastlayacaksın adıma bir yerlerde
Aklına ilk ben geleceğim
El ele tutuşmuş sevgilileri göreceksin
senin ellerinse ceplerinde yapayalnız
benim ellerimin sıcaklığını özleyecekler..
Bizi koyacaksın onların yerine birçok kez..
Yolda yürürken ayağın tökezleyecek
İnsanlar gülecek haline, ama sen olsaydın gülmezdin diyeceksin ..
Bir sevgilin olacak benden sonra belki
Gözleri aşkımı, dudakları sevdamı hatırlatacak sana..
ona her dokunduğunda benden birşeyler arayacaksın...
sakın yanılma..çünkü bulamayacaksın..
Sen yine beni hatırlayacaksın..
En basidinden tek kişilik bilet alacaksın sinema filmi için
Yanıbaşında oturan sevgililere bakacaksın bensiz..
Telefon edeceksin iki kelime etmek için
Son rakama gitmeyecek elin
Belki kenarda köşede kalmış tek bir fotoğraf göreceksin benden hatıra
Gözlerimin içine bakacaksın,ilk günkü gibi gülümseyecekler sana bir kez daha ...
Hatırlayacaksın yine beni
Sevdiğim papatyalara rastlayacaksın çiçekçilerde
O çok severdi diyeceksin içinden
Geçti gitti diyeceksin, olmaz diyeceksin, biliyorum..
Ama birgün bir şarkı dinleyeceksin, o sana yine beni hatırlatacak..
Hergün yürüdüğümüz yoldan geçeceksin
Belki karşılaşma umudu ile ya da rastgele..
Benim kahkaha seslerim olmayacak artık
Gözyaşlarımı bile göremeyeceksin
Özleyeceksin..
Soracaksın arkadaşlarıma beni
Mutluymuş,ben daha mutluyum diye kandıracaksın kendini..
Her telefon çalışında bir umut diyeceksin içinden
Son bir kez sesimi duymak için ..
en yakın dostun soracak "bizi" kadehlerin dertleştiği akşam,
boğazın düğümlenecek önce..
sonra "çok sevdim" diyeceksin dostuna
ama "hala seviyorum" demek zor gelecek yüreğine..
belki de bana rastlayacaksın günün birinde
bakamayacaksın yüzüme yanımdan geçerken,bakmamalısın çünkü..
beni hala sevdiğini belli edersin yoksa
ama ben gittiğimde arkamdan bakacaksın,biliyorum..
belkide bunların hiçbirini yapmayacağım diye yeminleneceksin kendi kendine,
bu da beni hala sevdiğinin,bana yenilmemek için kendinle yaptığın bir düello değil mi sanki?
Benden sonra çok kişiyi sevmek isteyeceksin
Şansın olmayacak yüz vermeyecekler benim gibi sana..
Benim gibi şımartmayacak kimse..
Kimse deli etmeyecek benim gibi seni ,gün gelecek o deliliklerimi bile özleyeceksin..
Artık her ağladığında dudaklarına dayanıp susturmayacak hiç kimse kalbindeki acıyı
dertlendiğinde sigarasından bir duman vermeyecek kimse sana
birgün otobüste bana çok benzeyen bir kıza rastlayacaksın
bir an ben sanacaksın,sonra o kız bir sonraki durakta inip gidecek..
Aklınca yeni uğraşlar edineceksin kendine
ama bir yerlerde yine ben olacağım
olur olmadık zamanda çıkacağım karşına
ben ya da sen belirlemeyecek bunu..
Gurur diyeceksin kendi kendine
Oysa sen beni hala seveceksin…
Sahte yürekleri davet edeceksin kalbine,biliyorum..
Ama sakın yanıltma kendini,
çünkü hiçbiri “ben” olmayacak…
Eğer hala bir unutamamışlık varsa yüreğinde
Şu an bu şiiri okumuş..
beni hala sevmiş olacaksın..


BaHaR 

27 Kasım 2009 Cuma

bayram..evler.. çocuklar ve tarlabaşı..

27.11.09 (cuma)

-Şule bu insanlardan korkmuyor musunuz?
-Korkulacak nesi var o insanlar Meliha Teyzen,ben hatta sen bile..sen kendinden korkar mısın?
-korkmam ama burası başka bir dünya sanki..
-sakın kıpırdama buraya basacaktım değil mi..
-evet ama şu an çekme!
-çektim bile..
"şule abla bizi de çeker misin abla.."
(Tarlabaşı'nda Şule'den hatıra ilk ve son fotoğrafım..)

Hayatımda ilk kez böyle bir semtte uyanıyorum..Daha önce burada sabahlayacağım aklımın ucundan bile geçmezdi..Bir tanıdığımızın evi olmasa belki de ömrüm boyunca sadece yanından geçmekle yetinecektim Beyoğlu'nu gezmek için...
Sabahın erken saatlerinde bir hareketlilik vardı mahallede..Bugün bayram..ilk kez bir bayramı başka bir evde,başka bir semtte geçiriyorum..İstanbul'un rengarenk kalpli çocukları sokaklara dökülmüş.Hala eski geleneğimizi yaşatmaya çalışıyorlar.Kapı kapı dolaşıp şeker,çikolata topluyorlar..bizim kapımızda çalındı..SEvinçle,heyecanla "iyi bayramlar" diyorlar.Kapıyı ben açtım,daha önce Meliha Teyzem tarafından kapıyı açmamaya tembihlenmiş olduğum halde..yüzlerinde gülücüklerle bekliyor çocuklar,bu sevinç kapkaranlık bir semtte yaşanıyor..Yer;Tarlabaşı..bende inanamıyorum,Tarlabaşı denildiğinde kendi kendime şaşırıyorum.Evet,aslında yaşamak istediğim semtte bir kapıyı açıyorum ve heyecanla bekleyen çocukların gülümsemelerine karşılık veriyorum..Şeker yok diyorum içimden,Meliha Teyze "neden kapıyı benden habersiz açtın" der gibi bakıyor ama kızamıyor bana sonra şeker tabağını uzatıyor.Daha önceden hazırlamış..Banada tabağı uzatması kalmış çocuklara.."abla iyi bayramlar,bayramınız kutlu olsun Meliha Teyze.." diyerek sevinçle ayrılıyorlar kapımızdan,koşturuyorlar yan komşunun kapısına..İnsanlar çok ilginç burada.En son ne zaman gerçek bayramı yaşadılar merak ediyorum..Böyle bir yerde..Kimisi çocuklara kapıyı açmıyor bile..Kimisi suratlarına şeker meker yok diye kapatıyor kapıyı..Çünkü onlar,hiç yaşayamadıkları bayramları hatırlıyorlar çocukları gördükçe,pat diye kapanan kapının ardında gözyaşı birikiyor..Ama nafile,hayat devam ediyor..
Cumbalı evin penceresinden bakıyorum aşağıya,yolda karşılaştığım zaman yanından geçmeye korktuğum adamlar var bu mahallede.. birkaç genç, sokağın ötesinde ayakta bekliyorlar,neden bekledikleri belirsiz..Çocuklar en sonunda topladıkları şekerleri paylaşıyorlar aralarında.içlerinden en uzun boylusu sanırım en büyükleri biraz fazla şeker alıyor kendine..Bir nalık mutluluğun tadını dudaklarında buluyorlar..Şeker çöplerini savuruyolar etrafa..Belediye işçileri gelirse temizler,gelirse tabi..
Hemen ilerde bıyıklı adam pantolonunun paçalarını çekerek eğiliyor kurbanın başına..Başını gövdesinden ayırıyor hayvancağızın..İçim el vermiyor,pek alışık değilim kurban kesmelere ben.."aa" diye bağırıyorum.Meliha Teyzem gülüyor halime..Belediyenin yasaklarına rağmen,Tarlabaşı'nın zengin sınıfı kurbanını boynundan sürükleyip göğsünü gere gere mahalleye sokar,işte böyle ortalık yerde rezillik yaşanır diyor.Şaşırmıyorum,çünkü burası Tarlabaşı..Sıradan bir yer değil.Adama bakıyorum Jilet gibi bıçağı hayvanın boynuna indiriyor ve oluk oluk kan yokuş aşağı akmaya başlıyor..Çoluk çocuk meydan da seyir ediyor..Küf ve çöp kokan bu sokak kokusuna birde kan kokusu ekleniyor.. kan kokusuna pek yabancı olduğunu sanmıyorum bu sokağın..
çeşit çeşit ev var bu semtte,çeşit çeşit insan..karşı evden genç bir kadın çöpü pencereden aşağı atıyor..Şaşırıyorum..Yoldan geçen bir zenci yukarıya bakıyor "ne oluyor" diye herhalde..İngilizce,ya da başka bir dil konuşmasını beklerken birde bakıyorum zenci"yuh ulan hayvan" diyor kadına..O da bizden olmuş..Gülmekten yarılıyorum adeta..Sonra kavgaya tutuşuyorlar zenci ile genç kadın..zenci ağzına geldiği küfürü basıyor.."O... kadın ne atıyorsun başıma pis çöpünü"..Daha önce hiç böyle bir kavgaya şahit olmamıştım.Herkes pencerelere çıkıyor,bakıyor kavgaya..Meliha Teyzem "bunlar parasız tiyatro" diyerek geçiriyor,alıştık artık hergün aynı olaylara derken yüzünde bir nefret var sanki..Meliha Teyzem çok eski tanıdıklarımızdan biri,taa babaannemin okul arkadaşıymış zamanında,buraya gelmeden önce babam tereddüt etmişti bizi göndermek konusunda ama yaşlı kadının bizden başka kimsesi olmadığı,çocukları bile terk ettiği için bayramda yanında olalım istedik..Meliha Teyzemin ayrı bir yeri vardı bizim ailemizde,bize çok iyiliği dokunmuştu zamanında,çocukları terk etmiş olsa bile o eksikliği yaşatmamaya çalışıyoruz biricik teyzeciğimize..İyi de oluyor aslında,burayı yavaş yavaş tanımaya başladığımı fark ediyorum.Bugün bayram tabi,üç beş tane davulcu zurnacı geliyor sokağı şenlendiriyor.9/8 lik melodiler bu semtten yukarı bir sis dumanı halinde şehrin mazilerine doğru yükseliyor.
Hemen arkadaş buluyorum kendime Meliha Teyzemin çok yakın dostunun bir kızı.benden biraz büyük..Annem önce onunla konuşmama olumlu bakmazken sonra birşey demiyor.Beraber Taksim'e çıkalım İstiklal'de bayram havası tadalım diyoruz.Annem "aman dikkat et "diye sıkı sıkı tembihliyor.Meliha Teyzem,biz buranın yerlisiyiz birşey olmaz desede annem tedirgin,babama ne hesap verir bana birşey olursa?
Çıkıyoruz sokaktan,birkaç kadın bize bakıyor."Kim bu?" diyorlar Şule'ye.O da "Meliha Abla'nın akrabası" diyor.Kadınlar gidene kadar arkamdan bakıyorlar.
Sonra bayramın asıl yaşanamadığı "Bayram Sokak" tan geçiyoruz,İstiklal'e çıkmak için.Şule beni oradan geçirmek istemiyor ama ben lütfen diyorum.Çok ısrar ediyorum kıza dayanamıyor,geçiyoruz sokaktan.Çalışan dört evin sakinleri,bayram diye en güzel kıyafetlerini giymiş,pencereye çıkmış..hele o sarı saçlı olan..İlk pencereden sarkan,yüzünde bir sürü pudra,kırmızı elbiseli,dekoltesi ise apaçık,utanmadan..Bugün müşterileri daha bir fazla..Çoğunluk erkek sokaktakilerin,ötekiler yolunu şaşırmış,ya da sokağa meraktan dalmış kaçıyorlar..Çoluk çocuk yok burada,şeker toplayanda yok..birden sesler yükseliyor sokakta,koro halinde birikiyor sesler,yukarı katlara başımı kaldırıp bakıyorum..yarı çıplak kadınlar yukarıya çağırıyorlar..bizi değil tabi..gitmeyince de küfürü basıyorlar.."seğretmeye mi geldin p.."Adamlar gülüyorlar bunları duyunca.Sarı saçlı afete bakıyorum,o da bana bakıyor önce..Sonra başını çeviriyor..Gerçekten çok güzel kadın diyeceğim ama diyemiyorum çünkü bunlar adam..Şule beni kolumdan çektiği gibi çıkartıyor sokaktan..Sokağın başında oraya girip girmemek konusunda karasız iki genç var.Fiyatı sorunca irkiliyorlar ama canlarıda çekmiyor değil..Öte yandan evden çıkan bir adam yüzü asık "hallolduk,gidiyorum" edasında yoluna devam ediyor..Neyse çıktık sokaktan,Şule bana kızsada görmüş oldum burayı.. hala etkisinde kalıyorum ve çok korktuğumu söylüyorum..adamın birisi "hayatın gerçekleri bunlar,korkma" diye söyleniyor..
Sonra İstiklal'e çıkıyoruz,dolaşıyoruz kendimi buraya hiç bu kadar ait hissetmemiştim.Şule çok iyi bir kız.Kendimi onun yerine koyuyorum,üzülüyorum sonra kendi halime geri dönüyorum.Eve gidiyoruz yine,o mahalleden yine geçiyoruz.Yanımda Şule olduğu için korkmuyorum,güven geliyor onunlayken ama tek başına hayatta geçemem bu sokaktan..
Akşama kadar kurban kokuları,başka mahalleden gelen davul zurna sesleri ile iyice kafam allak bullak oluyor.Annem de benim gibi şaşkın..Bayram günü mahallede kavga sesleri,bağırış çığrış hepsi bir arada..Diyorum ki,bayramda da kavga edilir mi? ama yine unutuyorum "burası Tarlabaşı.."
Akşama doğru artık gitme vaktimiz geldiğini öğreniyorum,aslında üzülüyorum..Meliha Teyzem de üzülüyor,çünkü biz gidince yine yalnız kalacak..Annemle beni otobüs durağına kadar geçiriyor..Ne de olsa yabancısıyız buranın,ne yapacakları belli mi olur insanların..Meliha Teyze ye selam veriyor kadınlar.Saatin geç olmasına rağmen sokak kapılarında oturuyorlar..
İlerliyoruz otobüs durağına karşı,yanımızdan geçen kızıl saçlı uzun boylu dar pantolonlu travesti bizim çıktığımız sokağa doğru ilerliyor,bize bakmıyor bile çünkü aradığı tip kişilerden değiliz.."Bayram Sokak" geliyor aklıma..babam bizi alıyor duraktan Meliha Teyze'nin elini öpüyor ve taksiye binip gidiyoruz..Arkamda koskocaman bir semt kalıyor ve taksi uzaklaştıkça Tarlabaşı karanlığın içinde nokta halini alıyor..


BaHaR..

(hayatımda gidip görmek istediğim ender yerlerden biriydi ve sonunda Tarlabaşı'nda bir gün geçirme şansım oldu..bu yazıyı Meliha Teyzem anısına yazdım..artık "Tarlabaşı" denildiğinde oradaki yaşantılar adına söyleyebileceğim birkaç sözüm var..)

20 Kasım 2009 Cuma

abanoz sokağı..


Kirli çarşaflar ağardı karanlıktan
Abanoz sokağında akşam olmaktadır
Alçacık sedirlerde üryan kadınlar
Kötü kadınlar, kederli kadınlar
Çaresiz yalnızlıklar içinde
Sığınmış merhametine kederin
Kan gibi, irin gibi kadınlar
Ezilmiş bir çiçeğe benzer kalpleri
Gözbebeklerinde saadetten eser yok
Bekleşirler gelecek ilk sevgiliyi
Bu umutla sürüklenir sofalarda ayaklar
Sahipsiz ayaklar, zavallı ayaklar
Ayaklar çeker ağırlığını kaldırımların
Sürer ayakların çilesi mezara kadar
Soğuk ürpertileri içinde kimsesizliğin
Yorgun yatağında bir kadın ağlar
Günahkar dudakları kıpkırmızı
Sürmeli gözlerinde mor mor halkalar
Bir aksiseda gibi dağılır aynalarda
'Biraz aşk, biraz heyecan, biraz ümit'
Böylece hayat geçip gider loş odalarda
Solar güneş ışığı çiçekli basmalarda
Boyanır efkarlı yüzler ağır ağır
Kalçaları çürük içinde bir kötü kadın
Unutulmuş türküler söyler hafiften
Basık tavanlı odalar aydınlanır
Alçacık sedirlerde üryan kadınlar
Abanoz sokağında akşam olmaktadır ...

BaHaR....

6 Şubat 2008 Çarşamba

..Anlat İstanbul..


Güneş daha doğmadan evvelki yalnızlığını,
Sahip olduğun kısa ve yalancı sevdalarını,
Herkesi kendine hayran bıraktığın o çıkmazlarını ve yabancılığını
Her kaldırım taşındaki kadının vefasızlığını
Anlat İstanbul..

Anlat İstanbul
Kaç kişiye mezar olduğunu
Kimlerin canını yaktığını
O, anlatılmaz masalını anlat bana
Çocukluğumu kaybettiğim sokaklarını
Oyunlar oynayamadığım arkadaşlarımı

Anlat İstanbul
Beni doğarken öldürdüğün acılı ama ibretli yaşamımı
Bir yıldızın daha kayıp gittiği hayatı
Çocuk olmanın ne demek olduğunu anlat bana
Annemi,babamı,ablamı,aşkımı anlat..

Anlat İstanbul
Hiç sevmeden sevdirmeyi öğreten bir insanı
Geçmiş dünü anlat bana
Belki de hiç gelmeyecek yarını
Yaşlanmış bir İstanbul’u anlat bana

Anlat İstanbul
Sevmeyi anlat
Acıyı anlat
Kendini anlat
Melek olup bana veda eden henüz tanışmadığım,
Prensimi anlat,
Masalını anlat

Anlat ki birazda senin çocuğun olayım…

..sabaha karşı bir şehir..



Akşamdan kalma ışıkları gördüğümde,
Fırtına demetleri denize dalardı,
Sonsuz rüya akşamlarının bittiğinde,
herkes bilirdi;sabaha karşı bir şehir uyanırdı..
Belki sokaklar hala sessizdi,
Gecenin alıp götüremedikleri vardı kaldırım taşlarında,
Ama sonsuz ve dipsiz aşklar sarardı..
yalancı,biraz sonra bitecek sevdalar,
o zaman herkes anlardı;sabaha karşı bir şehir uyanırdı..
Yollar hafif ıslak olurdu,
Pencereler sonuna kadar kapalı kalırdı,
Bulutlar ağlamak isterdi bu şehre..
Ama karanlık sevmezdi ağlamayı,
Ben bile bilirdim;sabaha karşı bir şehir uyanırdı..
Otellerin soğukluğu var olurdu,
Rüyalar unutulmaya koyulurdu,
Zihinlerde artık tek bir şey vardı;
...sabah oldu bile..