23 Nisan 2010 Cuma

İstanbul Karşılaşması..


sana şimdiye kadar,
hiç şiir yazmadım diye sitem etmişsin bana.
demek alıcı gözle bakmıyorsun yazdıklarıma.
benim yazdığım her şiirde
benden bir sitem saklıdır sana, görmesen de..

Tarlabaşı’nda;

beş duble rakıyı susuz götürmüş gibi,
sarhoş eder insanı,
Tarlabaşı’ndan
Dolapdere’ye inen,
sokak fotoğrafları.
köşebaşlarının karayağız ve harami
sustalıları,
seyrederler ki pencereden pencereye
ip üstünde zina yapan
yasak çamaşırları,
bahanesi olsun ;
kavgada şöyle yürek kafesine doğru
ilk yumruk gibi sallanmanın.
sen bu evin eski sahibini tanımazsın.
nereden tanıyacaksın,
aynalı çeşmede antikacılık yapardı
oğlu da çok yaman bir torna ustasıydı.
yüksek tavanlı evleri kadife kaplı,
pencerelerinde her gece
cam güzelleri açardı.
hele bir kızı vardı ki antikacının
her akşam cama çıkar,
cam güzellerinin arkasına saklanır
göğüslerini açardı.
sen bilmezsin, nereden bileceksin
ben o saatte hep oradan geçerdim.
çok eskiden bu sokaklar
aşk kokardı.
sonra bir gün bin yıllık geçmişi üzerinden
tutuşmuş kozalaklar gibi
yıkım sesleri geçti en küfürlüsünden.
şimdi böyle oldu,
sen nereden bileceksin.
o kokuların sağ olanı şimdi
bir başka denizin kıyılarında,
ölüleri toprağın altında
kokarlar.
şimdi geceyarısı
Tarlabaşı’ndan Dolapdere’ye
iki kız bir delikanlı
yalnız inmekten korkarlar..

BaHaR..

Hiç yorum yok: